Sorunu sor hemen cevaplansın.
Tanbur Nedir
Adının nerden geldiği konusunda çeşitli tahminler varsa da, en kuvvetli ihtimal ; sazın adının Sümerler'den gelmiş olmasıdır. M.Ö. 2000 yıllarına ait Mezopotamya kalıntılarıda, Tanbur'un atası sayılacak sazlara rastlanmaktadır. Sümerler'in bu saza “ Pantur “ dediği ; Yunanca'ya bunun “ Pandura “, Ermenice'ye “ Pantir “, Gürcü diline “ Panturi “ şeklinde geçtiği en akla yakın görünen fikirdir. Sümerler'in Pantur dediği bu saz, bugünkü Tanbur'un olduğu kadar, bütün mızraplı sazların atası sayılacak kadar eskidir. Tanbur'u andıran birçok saz, 17. y.y. a kadar Avrupa'da kullanılmış, daha sonra orkestra müziği geliştikçe narin bir sese sahip olan bu sazlar terkedilmiştir.
Tanbur, ilk zamanlarda kaplumbağa kabuğu, Hindistan cevizi kabuğu, kurutulmuş kabak veya oyulmuş bir ağaç kütüğüne iki tel çekilerek yapılıyordu. Orta Asya, Ön Asya ve Kuzey Afrika ülkelerinde hâlâ bazı kabilelerde iki telli şekliyle kullanılmakta, çeşitli müzelerde örnekleri bulunmaktadır. Farabi'nin Horasan Tanbur'u veya Tanburi Kebiri Türkü diye kaydettiği Tanburlar, bu sazın bir hayli gelişmiş şekilleridir.
Klasik Türk Musikisi'nin en önemli ve vazgeçilmez sazı olan Tanbur ; 17. y.y. dan itibaren en gelişmiş şeklini alarak, bugünkü durumuna gelmiştir. Bugün Tanbur yapımında ; gövdesi ya da teknesi dediğimiz tam yuvarlak olmayan yarım elma şeklindeki kısım için, sert ağaç cinslerinden erik, dut, ceviz, pelesenk, gül, kelebek, rengi, ardıç ve abanoz gibi ağaçlar kullanılır. Bu ağaçlardan ince dilimler halinde kıvrılarak tekne oluşturulur. Bu tekneye kapak olarak ( bu kapağa “ göğüs “ denir ) beyaz çam denilen ladin ağacı kullanılır. Uzun sapı için ise bükülme yapmayacak sert ağaçlar kullanmak gerekir. Göğüs üzerinde teller ile göğüsün aralanması için kullanılan “ eşik “ şimşirden yapılır. Tanbur'un boyu, sapı ve teknesi ile birlikte 130 – 135 cm. kadardır. Yalnız sap uzunluğu 100 – 106 cm. kadar olur. Bu ölçüler klâsik ölçüler olup, farklı büyüklükte yapılmış Tanburlar da vardır. Sap üzerine iki oktavlık ses dizisi, 50 kadar perde ile taksim edilir. Bu bölünme Türk Mûsikisi ses sistemine göre yapılır. Perde bağlamak için, sap üzerine her perde için bağırsak ipi veya misina sarılır. Tanbur'un 7 teli vardır ve bu teller çelik ya da pirinçtendir. Tanbur mızrapla çalınır. En iyi mızrap “ Bağa “ denilen, deniz kaplumbağasının karın altı kemiğinden yapılır.
Tanbur, sabit perdeli bir saz olarak âdeta Türk Mûsikisi’nin piyano’su gibidir. 3 oktavlık bir ses alanını kullanabilir. 17. y.y. da bugünkü şeklini alan Tanbur'un, o tarihlerden beri önemli birçok icracısı olmuş, tarihte yerlerini almışlardır. Tanbur çalana “ Tanbûrî “ denilmektedir.
Evliya Çelebi'nin anlattıklarına göre ; 4. Murat ve 4. Mehmet zamanında Tanburî Ahmed, Şehla Hasan, Yusuf Çelebi, Hacı Kasım Ağa, Kara Yusuf, Şamlı Hasan, Musli Çelebi, Karakaş gibi tanbûrîler yaşamıştır. Daha sonra Mustafa Sicim Dede, Dilhayat Kalfa, Tanburî Mustafa Çavuş, Numan Ağa, Tanbûrî Izhak, Zeki Mehmet Ağa, Tanbûrî Büyük Osman, Tanbûrî Küçük Osman, Oskiyam Efendi, Şeyh Abdülhalim Efendi, Tanbûrî Ali Efendi iz bırakmış önemli tanbûrîlerdir. Saydığımız bu tanbûrîler az mızrap vuruşu ile tanbur çalan, “ Klasik Okul “ diyebileceğimiz bir anlayışın temsilcileri idiler. Bu üslûp Tanburî Cemil ile büyük bir değişikliğe uğradı.
Tanburî Cemil ( 1871 – 1916 ) ; Tanbur'a yeni bir hareket ve dinamizm getirmiş, yeni bir üslup ve ifade gücü kazandırmıştır. Her notaya bir veya birkaç mızrap vurmak suretiyle, bu sazı monotonluktan kurtarmıştır. Cemil Bey'in üslubu ve virtüözitesi hakkında anlatılanlar yanında, elimizde kayıtlı plaklardan yararlanıyoruz. Çok zor teknik imkanlarla ve birçoğu geçim derdiyle mecburiyetten yapılmış bu plaklar şüphesiz Cemil Bey'i yeterince anlatmaz. Ancak bu plaklar bile onun dehasını göstermek için önemli kanıtlardır. Bu plaklar sayesinde, ondan sonra gelenler onun ekolünü devam ettirmişlerdir. Bu ekolün günümüzde yaşayan en önemli temsilcisi : Tanbûrî Cemil bey'i özümlemiş, kendi yeteneğini de katarak yetişmiş olan Tanbûrî Necdet Yaşar'dır. Tabiî ki yaşadığı dönemde öğrencisi olmuş tanbûrîleri de zikretmek gerekir. Bunlar ; Refik Fersan, Kadı Fuat Efendi, Tanbûrî Hikmet Bey ( Cemil Bey'in yeğenidir) gibi isimlerdir. Tanbûrî Cemil Bey üslubunu benimsemeyen Doktor Suphi Ezgi gibi klâsik ekole bağlı pek önemli sanatçıda ; eski üslupla tanbur çalmaya devam etmiş, günümüze kadar gelmesini sağlamışlardır. İsminden söz edilmeden geçilmemesi gereken önemli bir tanburi de yakın zaman önce kaybettiğimiz İzzettin Ökte'dir. Ayrıca günümüzde gerçekten bu sazın virtüözü sayılabilecek pek çok tanburi de vardır.
Tanbur, mızraplı bir saz olmasına rağmen ; Cemil Bey bu sazı keman, kemençe, viyolonsel yayıyla çalma çığrını açmış, böylece “ yaylı tanbur “ ortaya çıkarmıştır. Gerçi, Abdülkadir Meragi'nin tanburun eskiden yayla çalındığına dair bir ifadesi var ise de Cemil Bey'e kadar geçen yıllarda böyle bir şekil görülmemektedir. Yaylı tanbur çalanların hemen hepsi, mızraplı tanbur çalan tanburiler olmuştur. Günümüzde Sadun Aksüt, Ercüment Batanay, Fahrettin Çimenli gibi bu sazı çalan sanatçılar önce mızraplı tanbur çalmışlardır. Yaylı tanburun 2 – 2.5 oktav bir ses alanı vardır.
Tarih: 2014-02-11 22:00:00 Kategori: Edebiyat
Kitaptan sorunu tarat hemen cevaplansın.